Sur’da muhteşem bir ev:Diyarbakır Kültür ve Sanat Evi
DİYARBAKIR – Ne zaman Suriçi sokaklarında dolaşsam büyüleniyorum. Aslında bu sokakların Diyarbakır’ın kadim sokakları olduğunu ve bu sokaklarda yaşayanların da Diyarbakır’ın yoksul insanları olduğunu biliyorum. Yoksul insanlar ama esas olarak Diyarbakır’da yaşayan insanlar. Dar ve labirent gibi sokaklar, bir anda insanların karşısına çıkan ibadethaneler, ilgisizlikten harabeye dönen köşk benzeri evler, yıkık evlerden sızan insan sesleri…
Ancak bazen bilmek hiçbir şeye yetmez. Suriçi sokaklarında bilmek her seferinde büyülenmeye engel değil.
Ancak Duvar romantik cazibeye uygun bir yer değil. Çünkü altı mahalle, Diyarbakır halkının, hatta tüm dünyanın gözü önünde yıkıldı. Altı mahallede inşa edilen yeni ve lüks olduğu iddia edilen evler ne Diyarbakır halkına, ne de Diyarbakır kültürüne aitti. Nefret objesi olarak, Diyarbakır ve Suriçi kültürünü bilmeyen turistlere hediye olarak sunuldu.
Biraz da bu bilgilerden dolayı Suriçi romantik büyülenmeye izin vermeyen bir yer.
BU İNSANLAR NEREYE GİTTİ, KİMSE SORMADI
Akşam karanlığı çökerken fotoğrafçı Tahsin Memiş’le Lalebey Mahallesi’nde yürüyoruz. Pirinç değirmenini harabe halinde gördüğünüzde dar sokaklarda yürümenin büyüsü bozuluyor.
Adı pirinç değirmeni ama herkes binanın Surp Sarkis Kilisesi olduğunu biliyor. 16. yüzyıldan kalma olduğu tahmin edilen yapı, eskiden tahıl ambarı, ahır ve pirinç değirmeni olarak kullanılmış olup, günümüzde harabe halindedir.
Lalebey ve Alipaşa’da kentsel dönüşüm adı altında yürütülen yıkıma karşı Sur Yıkımına Hayır Platformu tarafından Ramazan ayı boyunca kilise önüne Yer Sofrası kuruldu. Bir yandan sanki dün gibi geliyor, bir yandan da ülkede o kadar çok trajik olay yaşanıyor ki, sanki o masa bir asır önce kurulmuş gibi hissettiriyor.
İtirazlar ve hareketler işe yaramadı. Güçlüler istediklerini yaptı, yoksulların evlerini yıktı. Nereye gittiler, nasıl yaşadılar, nasıl yaşıyorlar? Dönüp bakmadı.
KAPISI BETON İLE KAPALI EVLER
Artık güneş battı, sokaklar sessiz. Çocukların sokaklarını terk etmesiyle Sur daha da sessizleşiyor. Ancak tek sebep bu değil. Çünkü artık pek çok evden ışık sızmıyor. Aydınlatılmayan konutlar boşalmış durumda ve loş ışıkta bile ıssızlığın yıkımını gösteriyor. Soyulan sıvalar, rengi solmuş boyalar, perdesiz pencereler… Terk edilmiş bazı evlerin kapıları betonla kapatılmış. Kimse girip daha fazla zarar vermesin ve bu meskenler uyuşturucu kullananların mekanı haline gelmesin diye.
Bir mahalle sakini bunu şöyle anlattı. Belediye umursamayınca beton döküp kapıları kendileri kapattı. Bu evlerden bazılarının tarihi olduğu ve kaderine terk edildiği taşlardan anlaşılıyor.
Tahsin’le kaderini yeniden yazan bir eve doğru gidiyorduk.
Bir zamanlar Süryani Kız Okulu olarak kullanılan Meryem Ana Kilisesi’nin tarihi binasının hemen yanındadır.
AYARLANABİLİR BİR ÇALIŞMA
Evet, bina bir zamanlar Süryani Kız Okulu olarak kullanılmış. Ancak birçok eski bina gibi burası da bakımsızlık ve ihmalden dolayı harabeye dönmüş.
Ta ki Diyarbakır Tanıtma Kültür ve Dayanışma Vakfı (DİTAV) devreye girene kadar. DİTAV’ın 2 yıl önce başlattığı çalışma kapsamında restore edilen bina, artık Diyarbakır Kültür Sanat Konutu olarak hizmet verecek.
Geçtiğimiz günlerde evin açılışı gerçekleşti. Nasıl bir yapı olacağını merak etsem de şehir dışında olduğum için açılışa katılamadım. Şans eseri de olsa HEDEP Diyarbakır Milletvekili Sevilay Çelenk, gazeteci arkadaşım Meral Özdemir ve fotoğrafçı Tahsin Memiş ile birlikte evi gezme fırsatı buldum. Tabii ki yazar Şeyhmus Diken’in rehberliğinde.
Diken’in bu evi yeniden canlandırma çabalarının tanıklarından biriyim. İnşaat halindeyken gelip göremediğim ev, avlusunda biri ceviz, biri dut olmak üzere iki ağaçlı, nefis bir Diyarbakır evi olarak karşıma çıktı. Terastan bakıldığında iki cami minaresi ile kilisenin çan kulesinin birbirine yakınlığı bize geçmişin Diyarbakır’ını hatırlatıyor.
Açıkça söylemek gerekirse DİTAV ve Diken, Sur’a yakışan, takdire şayan bir eser ortaya çıkardılar.
OKULUN HANGİ TARİHTE YAPILDIĞI BİLİNMİYOR
Bina hakkında bilgi veren Diken, Süryani Kız Okulu’nun ne zaman inşa edildiğinin bilinmediğini, 1900’lü yıllara kadar burada eğitim verildiğini belirtti. Daha sonra Diyarbakır’daki Süryani nüfusu azalıyor, okul eğitim kurumu olmaktan çıkıyor ve Süryani aileler buraya yerleşiyor.
Diken’e göre okulun alanı çok büyük. Buraya yerleşen aileler okulu bölümlere ayırıyor. Bu durum 1998 yılına kadar devam ediyor. Bu kesin tarihi Diken’e Amerika’dan gelip açılışa katılan Maria isimli bir kadın veriyor. Maria, 1998 yılında Amerika’ya göç edene kadar bu evde yaşadığını söyledi. Yapım tarihi bilinmeyen okulun, 1998 yılında boşaltıldıktan sonra da terkedilmiş hali olduğu anlaşılıyor. Diken şöyle açıklıyor: “Mahalle zamanla metrukluktan bir nevi hurda ve çöp yığınına dönüşüyor.”
PROTOKOL İKİ YIL ÖNCE İMZALANDI
2021 yılında Süryani cemaatiyle buluştuklarını belirten Diken, Kız Okulu’nun Diyarbakır Kültür Sanat Evi’ne dönüşünü şöyle anlatıyor: “Kendileriyle görüştük. Bir protokolle burayı bize bırakmalarını istedik. uygun gördüler, anlaştılar ve 20 yıl boyunca da buranın sahibi olmaya devam edecekler.” “Bize hakları verdiler. Bu şekilde yasal bir sözleşme yaptık.”
Diken, protokolde Süryani toplumunun herhangi bir ücret ödemeden dini, hayati ve bilimsel ihtiyaçları için gelip burayı kullanabileceğine dair bir hükmün de yer aldığını belirtiyor.
EVDE, İMECE İŞLEMİ YAPILDI
Diken, DİTAV’ın bu protokolü imzalarken parasının olmadığını vurguluyor. Diyarbakır Kültür Sanat Konutu tamamen ortak çalışma tarzında inşa edildi. Evin duvarında 198 kişinin ismi yazılı. Bu 198 kişi arasında yüzbinlerce para veren iş adamlarının yanı sıra çoban hediyesi olarak haftalık ücret veren personel de var. Diken, “‘Desteğinizi verin, evin taşlarından biri sizin olsun’ diye arkadaşlarımıza, akrabalarımıza haber verdik.’ Yüz kişiye gitsek 97’si bizi geri çevirmedi. Bazılarına iki üç kez gitmek zorunda kaldık. Hala 300 bin lira borcumuz var ama küçük şeyler dışında.” “Evi iki yılda bitirdik” dedi.
Diyarbakır’da Meryem Ana Kilisesi, Gözü Köprüsü, Ulu Cami ve Cemil Paşa Konağı gibi önemli projelere imza atan Mimar Zülfikar Halifeoğlu’nun, Diyarbakır Kültür Sanat Evi’nin yapımına da büyük katkı sağladığını hatırlatmakta fayda var.
Diken, Zülfikar Halifeoğlu’nun katkılarını şöyle değerlendirdi: “Sağ olsun bizi hayal kırıklığına uğratmadı ve buranın projesini kendi proje ofisine çizdirdi. Biz de kendisine sorduk, bu süre zarfında teknik danışmanlık da yapar mısınız dedik. Bunu da o üstlendi ve iki yıl boyunca teknik danışmanlık yaptı.” O yaptı. Zaman zaman gelip kontrol etti, ‘burası böyle, burayı şöyle yapalım, buranın eksiği var’ diyerek müdahale etti. Sonuna kadar kontrolü bırakmadı.”
EVDE MİSAFİR ODASI OLACAK
Şeyhmus Diken, Diyarbakır Kültür Sanat Konutu’nun ticari bir alan olmayacağını özellikle vurguluyor.
Avluda küçük bir çay-kahve servisi yapacak bir ünite olacak ancak bu para kazanmaya yönelik bir şey olmayacak.
Peki burası nasıl kullanılacak?
Diken şöyle yanıt veriyor: “Burası çoğunlukla proje bazlı olmak üzere kültür sanat etkinliklerinin, belgesel, sinema, fotoğraf, gastronomi, dil gibi atölyelerin yapılacağı bir yer olacak.
Müzikal etkinlikler için avluya taştan bir sahne kurduk.
Ayrıca yazarlar kitaplarını burada imzalayacaklar. Bodrum katımız yaklaşık yüz elli kişinin oturabileceği sohbet ve stant alanı olarak tasarlandı. En önemlisi de Diyarbakır’da ilk kez burada bir yazar odası bulunacak. Konuk yazar ve sanatçılar burada kalabilecek, odayı da buna göre tasarladık.”
DİYARBAKIR EV KÜLTÜRÜ
Diyarbakır’ın eski konutları, konakları ve hamamları restore edilerek ticari mekanlara dönüştürülüyor. İlk bakışta bu durumun bana biraz itici geldiğini söylemeliyim. Çünkü aslına uygun yapılmayan onarımlar, Diyarbakır kültürüne hiçbir katkı sağlamayacaktır.
Ancak bir şey daha var: Sur’daki çatışmalar sırasında ve sonrasında birçok tescilli binanın vahşice yıkıldığına tanık olduk. Eski yapıların restore edilerek ticari alana dönüştürülmesi, Diyarbakır evi dediğimiz kültürün bir şekilde yaşatılması anlamına geliyor.
Bu nedenle DİTAV’ın bir evin restorasyonu çok kıymetli ve değerlidir. Sur’un dar ve dolambaçlı sokaklarında Diyarbakır Kültür Sanat Evi gibi binaların çoğaldığını düşünmek bile heyecan verici. “Sur’u Toledo’ya yapacağız” diyen ve TOKİ’ye ucube evleri yaptıranlar muhtemelen o zaman yaptıklarından utanacaklardır.