Lokal biyosensör sayesinde prostat kanseri teşhisinde hızlı sonuç alınabilecek
BURDUR Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi (MAKÜ) öğretim üyeleri, prostat kanserini yüksek doğrulukta teşhis etmek için TÜBİTAK destekli bir proje başlattı. Yerli imkanlarla tasarlanıp üretilen ve patenti alınacak çok özel bir çip geliştirilerek hazırlanan ‘biyosensör’ yöntemi ile hastadan alınacak 1 mililitre kan ile hızlı sonuç alınması ve hasta konforunun artırılması amaçlanıyor. .
Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fatih Mehmet Emen ve Nanobilim ve Nanoteknoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Çiçek’in ‘Yüzey Akustik Dalga Metamalzemeleri ve Prostat Kanseri Biyobelirteçlerinin Eşzamanlı Tespiti için Mikroakışkan Biyosensör Panelinin Geliştirilmesi’ başlıklı projesi Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) 1001 Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Projeleri Destekleme Programı kapsamında desteklenmeye hak kazandı. .
‘KİŞİYE HASTALIĞA YOL AÇABİLECEK SİSTEMLER TANISI VERİLİR’Prof. Fatih Mehmet Emen, üstlendiği projeyle ilgili olarak şunları söyledi: “Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre kanser dünyada ölüm oranlarında birinci sırada. Özellikle 50 yaş üstü erkeklerde prostat kanseri ön sıralarda yer alıyor. en sık görülen kanser türlerinin ortasında akciğer kanserinden sonra ikinci sırada yer alan prostat prostat kanserini teşhis etmenin yolları vardır prostat kanseri diğer kanser türlerinin aksine yıllarca küçük bir kapsül içinde kendini gizler ve ortaya çıktığında semptomlar başlar ve neredeyse çok geç.Bu yüzden prostat kanserini erken evrede teşhis etmek çok değerli.Kullanılan en değerli teknik PSA değerlerinin belirlendiği ELISA tekniğidir.Ancak ELISA tekniği ile doğruluk oranı yüzde 40 civarındadır. Yüzde 50. Sonraki aşamada yani hastalığın belirtileri başladığında kişiyi rahatsız edici teknikler bekliyor.Manuel muayene, MR, ultrason gibi teknikler kişiyi psikolojik olarak rahatsız ediyor.Tanı yöntemlerle konuluyor. Yani bu teşhis yapıldığında artık çok geçtir. Özellikle iğne biyopsisi ile sancılı bir süreç başlamaktadır. Bu nedenle hem mortalite oranlarının düşürülmesi hem de tedavinin etkinliğinin artırılması açısından erken teşhis önem taşıyor.” Son zamanlarda yapılan çalışmalarda Prof. Dr. Emen, “Biyobelirteç kullanıyoruz. Proteinleri kastediyoruz. PSA ile aynı anda farklı proteinleri tespit edebiliyorsanız, ELISA tekniğinden daha kesin sonuçlara ulaşabilirsiniz. Bu, nanoteknolojinin bir uygulaması olan biyosensörler ile mümkündür. Biyosensör pazarının 2030’larda dünya çapında yılda 50 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Biyosensörler, büyük tıbbi cihazların yerini alabilen, kullanımı çok daha kolay ve daha az numune ile çalışabilen yöntemlerdir. Bu motivasyonla hazırladığımız projeyi TÜBİTAK’a sunduk ve 2022 yılında 1001 projesi olarak destek almaya hak kazandık. Proje, Burdur Mehmet Akif’in hem kimya hem de nanoteknoloji bölümlerinden bilim insanlarının katılımıyla gerçekleşen büyük çaplı disiplinler arası bir projedir. Ersoy Üniversitesi ve Ankara Üniversitesi, Düzce Üniversitesi ve Çankırı Karatekin Üniversitesi’nden bilim adamları. Bu projede bahsettiğim PSA’ya ek olarak farklı antijenlerin ve farklı biyomoleküllerin aynı anda ölçülüp analiz edilebildiği bir teknik olacak. Son araştırmalar ülkemizdeki tıbbi yatırımlar için yurt dışına aktarılan paranın yaklaşık 20 milyar dolar olduğunu söylüyor. Bu çok büyük bir rakam. Artık ihracatta nitelikli, katma değeri yüksek işler geliştirip bu pazarda pay sahibi olmamız gerekiyor. Bu nedenle projemiz değerlidir. Çok özel bir çip sistemi geliştiriyoruz, projemizi benzersiz kılan üstün yön. Nanoteknoloji kullanan modüler bir cihaz. Yani çok fazla ön hazırlık gerektirmeyen, rahatlıkla taşıyabileceğiniz ve kullanabileceğiniz bir çalışma sistemine sahip bir sensör geliştiriyoruz.” Prof. maliyeti, daha ucuz sistemlerle bulmaktır.Projemizin başlangıç noktası burasıdır.Proje sonunda prototip çalışması geliştirmiş olacağız ve patent alma sürecini başlatmış olacağız.Bu sistemin seri üretimi ile bizim 20 milyarlık dış harcama azaltılacak ve ülkemiz öngörülen yıllık 50 milyar dolarlık pastada söz sahibi olacak.” Projeden sorumlu Fen-Edebiyat Fakültesi Nanobilim ve Nanoteknoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. dalga demek katı bir yüzeyde çok yüksek frekanslı titreşimler demek.Literatürde bunları kullanan biyosensörler var.Ancak biz akustik metamateryal dediğimiz özgün yapılara dayalı bir biyosensör tasarladık ve hayata geçirmeyi planlıyoruz. Akustik metamalzemelere dayalı meta biyosensörümüz ile bir mikroakışkan sistem tasarlamak ve aynı anda 5 farklı biyobelirteci izlemek. çok düşük hata oranı.Geliştireceğimiz biyosensör tamamen yerli imkanlarla geliştirilecek.Tasarımı Türkiye’de yapılacak, Türkiye’de üretilecek ve tüm testleri Türkiye’de yapılıp patenti alınacak, girişimlerde bulunulacak. ilerleyen aşamalarda bu biyosensöre dayalı taşınabilir, küçük hacimli test cihazları geliştirmektir. Geliştirilecek biyosensör, hastadan alınacak sadece 1 mililitre kan ile hızlı sonuç verebilecek. Aynı zamanda tekrar tekrar kullanılabilecek özelliklere sahip olacaktır. Dolayısıyla maliyeti de çok uygun olacak.”’PORTATİF PROSTAT KANSERİ TANI CİHAZI GELİŞTİRECEĞİZ’
Bugün taşınabilir bir biyosensörün 250-300 dolar arasında tutacağını tahmin ettiklerini vurgulayan Prof. Son yıllarda bilinen Covid-19 veya Zika virüsü gibi faktörlerin teşhisinde kullanılan birçok nano biyosensör var.Geliştirdiğimiz nano biyosensör ile özgün bir katkı sağlayacağız, ayrıca geliştireceğiz. klinikte kullanılabilen portatif prostat kanseri teşhis cihazı. Böylece biyomedikal cihazlar alanında ülkemizin rekabet gücüne katkı sağlamayı umut ediyoruz.”